29 Temmuz 2010 Perşembe

mükemmel çalışma ortamının peşinde | the quest for the perfect workplace

1. temizlik (ve kumaş nevinden öğelerin yıkanması) 2. astronotların yerleştirilmesi 3. oda arkadaşının eşyalarının uygun biçimde masa altına istifi 4. masaüstünün boşaltılması 5. avlu ve odaya ilişkin zaman çizelgesinin oluşturulması (saat 5'ten sonra avlu) 6. çay kahve su aburcubur tedariki 7. diğer ıvır zıvırın halledilerek kafadan uzaklaştırılması 8. akşamüstü güneşine karşı jaluzi mücadelesi (kararlılıkla) 9. anılar 10. avluda boy göstermek 11. bugün şu survey'i okuyacağım 12. galibiyet yemini (13. eyüp sultan'da dua) 14. öğlen gazeteleri 15. ıvır zıvırın internetten bakılması 16. ama survey'i okuyacağım yani o tamam 17. ama oparlerler patlamış? 18. eski oparlerlerin montesi 19. klavye kimdeydi acaba 20. odanın önündeki ağaçlar tümden kurumuş :[ 21. koltuk örtülerinin pencereye asılması 22. kafayı toplamak 23. en geç 1 ağustos, kararlılık yeminleri 24. eve internet bağlatmak 25. bi gün de böyle geçti 26. deadlinelar bir gün daha yakın

[insanın çalışma ortamında hızlı, stabil ve sansürsüz internet olması gerekiyor, çalışma ortamı ise insanın dolandığı herhangi bir yer olabilir. insanın ne zaman nerde zaman ve konsantrasyon bulacağı belli değil, bulduğu anda da oturabilmesi ve yığın yığın listelenmiş işlerinin bir ucundan tutabilmesi gerekiyor. şahsi işler ve akademik işler diye bir ayrım da yok, hepsinin yapılması gerekiyor ki sonuçta bir ürün verilsin. sularımın akması gerekiyor ki çalışabileyim. ama gündelik işler de kolay hallolsunlar efendim, gündelik işlerimi planlamaya değil üretimimi planlamaya zihin mesaisi harcayayım istiyorum. gazete okuyup kafa dağıtmaya kalkınca günümün verimli kısmı bitmesin. günümün verimli kısmı daha uzun olsun. ayrıca gürültüde çalışılmıyor; istanbul çok gürültülü. sıcakta çalışılmıyor; istanbul çok sıcak. malesef bu iki sorunu birlikte çözen avlumuzda inşaat sürmekte. daha dönem bile başlamadı. dönem başlayacak. bitimsiz ve verimsiz toplantılar insana yaz öğlenleri gibi baygınlık verecek daha. mükemmel çalışma ortamı bir hayal oldu artık. sanıyorum çıtaları aşağılara çekmek gerek. 5'e 1? iyi bir doktora teslim edebileceğim konusunda umutlanmışken can sıkıcı gerçekleri kabullenmek... yurdadönerin idrak anı. tümden sersem mi acaba?]

24 Temmuz 2010 Cumartesi

elle tutulur | tangible

burdaki hocamın sorusunu şimdi daha bir içime dokanaraktan değerlendiriyorum. bana diyordu ki, ilk günden beri, "bana söyler misin, sen ne yapmak istiyosun, sektörde, alanda ne gibi bir eksiklik gördün, sen bunla ilgili ne yapacaksın?" taşkışla'dan geldiğim halimle bu soru bende alerjik bir tepki üretiyordu (sektördeki eksiklik ve pragmatik çözüm önerileri ha?) ve tabi cevaplamaktan kaçıyordum. araştırmamın belirsizliği onlara riskli geliyordu bunu anlıyordum da, amaçların tanımlanmamışlığı ve genelliğiyle dertleri neydi tam anlamıyordum.

şimdi uygulamalı bilim alanlarına ait makaleleri okudukça ve kendim de yazıp konferanslara kabul ettirmeye çalıştıkça aslında o zaman soruyu tam olarak doğru anlamamış olduğumu görüyorum. soru inşaat sektörünün sorunlarını ele almak üzerinden formüle edilmiş olabilir ve bu haliyle sevimsiz çağrışımları var gerçekten ama aslında araştırmacı için başka bir açıdan hayati önemde: bilime yenilik getirme, yeni bir bakış ya da bilgi sunma, yeni bir yöntem geliştirme kriterini karşılamak açısından... araştırmacının esas varlık sebebi bu. araştırmacıyı meslek adamından, uygulamacıdan ayıran şey bu. temel faaliyeti de bu kriteri karşılayan çalışmalar yapıp yayınlamak. çalışmaya başlarken bu soruyu sormanın ne kadar etkili olabileceğini artık anlıyorum. ve sormamış olmanın ne denli tatsız sonuçlar doğurabileceğini de..

insan emeklerinin karşılığını alamadıkça ve vakit kaybettikçe bu "etkili olma" tavrına meylediyor. artık alerjik tepki gösteremiyorum. çünkü çok emek harcanıyor, çok zaman harcanıyor, çok moral harcanıyor, canım çıkıyor ve somut bir ürün ortaya koymayı tercih edeceğim artık. somut ürün de, yayın, yazılım, patent, proje.

"tell me, what kind of problem, or deficiency, have you detected at the sector, or at the discipline? and what will you offer, as remedy?" this was the question that caused allergic reactions all over my organism; and which i had been responding with mere silence. (deficiencies and remedies, eh? too pragmatic!) now it touches me in a rather different way.

well, yes, at first it's a boring question. but as soon as you start to interpret this will for effectiveness not in terms of professional practice, but rather as a kind of effectiveness in academic practices (i.e. publishing), the issue becomes quite touchy.

publishing seems to be the 'raison d'etre' for an academician. and if you want to publish, you have to offer a new and useful bit of knowledge. so first you have to develop that bit of knowledge; hence, the need to ask the above mentioned question from the very beginning of a study.

you get to appreciate the importance of this question better and better, especially when you loose huge amounts of time, effort and motivation; and achieve nothing in the end. too much effort, too much time... i'm not that arrogant anymore. let me be effective and pragmatic.

ben geldim | here i am

dört aydır buraya bişey yazmamışım? aslında araştırma inip çıkmaya aynen devam ediyor. yine yılmadan çalışmak, yine yılgın yılgın çalışmak, yine hayaller, yine gerçekler, yine umutlar ve yine hayalkırıklıkları, güzel haberler ve tatsız haberler... benim için en büyük haber, artık yurtdışı vazifem bitti, dönüyorum.

yazmadığım dönemde 'pattern recognition'dan girdim sonra kendimi 2 ve 3 boyutlu 'image retrieval' çalışmalarına dalmış buldum (ve sanki doğru yoldayım..) tabi bu teknikleri kullanabilmek için matematik öğrenmek falan gerekiyor, çalışıyoruz. daha da anlamlı bişeyler yapabilmek için istatistikten anlamak gerekiyor onu da çalışıyoruz. işte bunlar hep programlanacak edilecek, görselleştirilecek, test edilecek bunlar çalışılıyor, yazılacak yayınlanacak yeni deadlinelar, işte yazıyorum sonra hesaplar yanlış çıkıyor test prosedürleri oluşturuluyor hesaplar düzeltiliyor efenim bir yığın iş bitmiyor bitmiyor deadlinelar geliyor deadlinelar geçiyor yetişmek de mümkün değil gidiyoruz işte durmadan metinler iniyor yığılıyor göz at incele oku et haritala bir yandan projeler detaylandırılıyor öf..

ama doktora projemin çerçevesini oturttum ve görselleştirdim. ne yaptığım belli. hangi tekniklerle yaptığım belli. ama sonuç ne ölçüde başarılı olacak belli değil. yine de belirsizlikler gittikçe azalıyor. artık doktora metnini de düşünmem gerekiyor yavaştan. 3 yıl çalışsam bitmeyecek aslında. gerçekçi bir bakışla. ama bir yıl içinde ilk taslağı teslim etmem lazım. araştırmacı için çanlar çalıyor çalıyor çalıyor (burda çanlar beatles çalıyor). gittim baktım. kilisenin 300 küsur basamaklı bir kulesi var. çıktım. orda çanlar ve eski saatler tetkik edilebiliyor. bu çanlar zaman zaman efendim böyle halka malolmuş şarkıları çalmaktalar. dünya kupası finalinde de maçın başlangıcında, 45 dakka bittiğinde sonra maç yeniden başlayacağında bi de biteceğinde çan vurdu gibi geldi bana. ayıktım da yani. bu çakal duç kiliseleri halkla ilişkileri iyi yürütüyor arkadaşlar. biz (ben, araştırmacı) yürütemiyoruz.

bir kardeş blog kurdum. sanki daha somut sonuçlar aldıkça daha teknik ve bilgilendirici bir üslupla oraya yerleştirecektim. paralel olacaktı. ama belki de burdan devam etsem daha iyi. acısı kahrı kederi şusu busuyla birlikte. çalışmanın kendisinde yeterince akademikleştim zaten . nerden nereye fiiiy.

i haven't been writing here for the last four months? the research continues as usual, up and down.. again studying without fatigue, again studying with quite a lot of fatigue, hopes again, disappointment again, good and bad news.. the big news is, my study abroad ends and i'm going back.

during the period that i didn't write here, i've entered several areas, starting with pattern recognition, moving forwards to 2D and 3D shape retrieval (and i feel i'm on the right path.) of course i've had to start learning mathematics to be able to understand and even use these techniques. and i've had to study statistics to better evaluate the huge amounts of data that i have started to accumulate. a lot of things to be coded, visualised, tested, written, published, upcoming deadlines.. well i code some stuff then it appears that the calculations were all wrong and i had to debug and revamp, new tests to be written then, a lot of work to be done, deadlines come, deadlines go, and i'm never able to catch them. we are continously moving forward, downloading huge amounts of articles, reading and reading and mapping, then reconsider the projects, uh.

but at least i've produced and visualised the main framework of my project. what i'm doing, and with which methods, is mostly delineated. although the results, i mean success or failure, are by no means certain, obscurities are continously being minimized. i came that far to start thinking about the dissertation text. actually, this thesis cannot finish even with continous study worth three years. but i have to finish it at most in two years. the bells toll and toll, for the researcher. (here the bells ring beatles tunes. i went to see it myself. there's a gothic church tower with formidable stairs (300 steps). i climbed up. you can inspect the old bells and clocks there. i did. they play these popular melodies from time to time. and during the world cup final, i think they rang them at the beginning and end of the game. this dutch churches know publicity affairs pretty well; we (i, the researcher), we don't.

i have created another page for this blog. i was thinking to move on from there, in a more technical and informative manner. but perhaps it's better to continue from here. with all the grief, sorrow, and other stuff.. i'm already academic enough at my studies now. (i don't know the proper exclamation here.)