16 Eylül 2014 Salı

işbaşı

suyun üzerinde geçen güzel bir tatilin ardından okulun ve işlerin başlar gibi olmasının ardından bisiklet üzerinde geçen güzel bir tatilin ardından okul ve işler yeniden başladı. işlerle aramızda açılan genişçe bir yarığın sonunda... bir doktora savunma tarihi, bir takım akademik iletişimler, proposition'lar, son düzeltmeler, şablon savaşları, yeni projeler, eski projeler, yayınlar ve biraz da tasarım derken yoğun bir dönem olacak herhalde ama hiç de hissettiğim yok yoğunluğu... ağzım kulaklarımda dolanıyorum çünkü, hava hakikaten az bulutlu ve açık. bir zamanlar bir imge vardı, bir perdeye yansıtılmıştı, bu perde ise bir yolu ya da kapıyı gizliyordu. sahne çok, yoğun, aşırı, baskıcı, gergin, heyecanlı, sıkıntılı, bol bol, bitimsiz bir çalışma iklimine doğru gidileceğini anlatıyordu ve perdeden sıyrılıp o yöne öylece gidiveriyorsun. bunu insana yaptıran nedir? sırasıyla bir takım etkenler sayıyorsun... ve neden sonra dönüp dolanıp kafanı bir kaldırıyorsun ki öncelerden tanıdık gelen bir yerlere dönmüşsün gibi geliyor... arkanda perdeye yansıyan imge.. önünde az bulutlu ve açık bir gökyüzü, kademe kademe ufka doğru birbiri ardına dizilmiş tepeler, denize dik ve yatay uzanan bu tepeler ve burunlar arasında mavi koylar, tatil, keyif ve ferahlık, arkana yaslanmak, gelsin iş, gitsin iş, ne olacak? ne tuhaf... bir imgenin arkasında kaybolup gittiğin uzun bir dönem boyunca en temel ilkenin iş olduğunu, sorumluluk olduğunu, meydan okumalar olduğunu, üretim olduğunu anlıyorsun. ilkem, çalışmaktır. hayır yani şimdi öyle olmadığını farkettiğin için şaşırıyorsun. bu mümkün mü? ilkesizliğine dönüşün ferahlığı içinde tepenin üzerinden yokuşaşağı salıyorsun.

Hiç yorum yok: