14 Mart 2011 Pazartesi

bit.

geçen hafta dönemin ilk bitirme jürisi (oturumu) vardı. ben de görevliyim.
öğrenciler bu okulun çıkaracağı en iyi bir grup öğrenci. gayretliler, çalışmışlar, ifade araçlarına hakimler, bir sürü ideogramlar, grafikler, şemalar, sunumlar, vidyolar.. dertlerini anlatabiliyorlar.
jüri bu okulun çıkaratacağı en iyi bir jüri, yani zor olur tasarım açısından daha iyi jüri üretmek bu okuldan.
nasıldı jüri?
bu aşama açısından iyiydi.
öğrenciler sonuca gidecek bir yol bulmaya çalışırken tüm repertuvarlarını işe koşmuşlar, onu göstermenin gayretindeler. ilgili ilgisiz, yaptıkları tüm çalışmaları sergilemekteler.. grup aşırı kalabalık. jüri, oturumun erken bitmesi için yorum yapmamaya gayret ediyor. zaten yapacak yorum da pek yok, henüz işin başı ve bu noktada bol bol konuşmak anlamlı ya da faydalı olmayabiliyor. bir an önce mimarlık sularına gelelim de konuşacak bişeyler olsun der gibi duruyor hocalar...

bitirme stüdyosu gelsin:

ben ise bir yandan oturumla ilgili ıvır zıvırı yoluna koymaya çalışırken şunları düşünmekteyim: bitirme ödevinin bu yapısı artık kadük olmuş gibi görünüyor. artık bitirme de bir stüdyo olmalı sanki. o stüdyonun konusuyla ilgili uzmanlar teknik nitelikte bir destek vermeli stüdyoya.. çeşitli eşiklerde jüriler yine yapılabilir.
bir sürü mimarı biraraya getirmek.. yani nitelikleri birbirinden gerçekten farklı olmayan, projeye verebilecekleri destek birbirinden gerçekte pek de farklı olmayan 7-8 mimarın yanyana oturup bıdır bıdır hep aynı minvalde dönen, hep aynı minvalde döndüğü için de herkesin bıktığı, zaten işe de yaramayan eleştiriler üretmek için enerji harcaması yerine çocuklara belirli alanlarda daha ileri düzeyde bilgi-beceri-teknik kazandıracak bir mezuniyet stüdyosu yürütülmeli sanki artık. paftalara bakıp eleştiri yapmanın miyadı dolmuş. artık anlamlı değil. o da anlaşılıyor.

ön çalışmalar bir iz bulmayı sağlıyor:
paftalar sonuçta varılan noktayla doğrudan ilişkisi kalmamış analiz ve araştırmalarla doluydu.
ben de tasarımın bu ilk aşamalarındaki araştırma-analiz işlerinin işleviyle ilgili düşündüm:
1. iyice bir durumu öğrenelim de sonra saçma bişey yapıp yamulmayalım.
2. bir yol bulmalıyız ve yolun nerden bulunduğu belli değil, tentiküllerimizi her yana yayalım ve bir tutamak bir iz (bir ne?) bulmayı umalım.

iyi fikirler ve vasat:
öğrencilerden biri kuvvetli olabilecek bir öykü kurgulamıştı. bana sorarsanız jüriye gelen 29 iş arasında en iyi başlangıç buydu. zeka güzel bişey. dokunaklı. ama jüri en çok onu eleştirdi. ve işi anlamlı bir yöne sevkedecek eleştiriler değildi bunlar. tatsız eleştirilerdi. o projeyi bıraksın, şurasını burasını törpülesin gibilerinden, yani sonucu bu şekilde olacak şekilde..
kızdım.
jüriye.
bir hocamdan bahsetmiştim geçen yıllarda bu blogda. şu an okulumuzun en yaşlı isimlerinden. ve hala en ilginç en ilham verici işleri çıkartan da o. zaman zaman onun tuhaf tavırlarına şahit oluruz. niye böyle yaptı deriz. yanlış bir tavır deriz. ters konuştu deriz. anlam veremeyiz. ama bu okulda geçirdiğim her hafta, her ay, her dönem bana onun nasıl böyle bir noktaya, nasıl bu tip davranışlara vardığını örnekleriyle gösteriyor. hak veriyorum demiyorum. ama kendim de gittikçe ters, çatışmacı tavırlar geliştirmeye başladığımı hissediyorum. çünkü vasatlık güzel fikirlerin önünü tıkamak için bitimsiz bir savaş veriyor. niçe'nin düşüncelerini de sevmem aslında ama...

küçük tur:
sonra herkes gitti.
geç olmuştu, hepsi koşarak gittiler.
ben de geri kalan çöpleri ve ıvır zıvırı sakin sakin toparladım.
tüm mavi kapakları ayırdım.
klipsleri kurtardım.
tbt'ninkini tbt'ye verdim.
sepetten aldım çekmeceye koydum.
sonra odaya çıktım.
dışarda kar yağdığını hatırladım.
kahveme baileys damlattım (doldurdum)
küçük tura çıktım.
3400 yaylasında kar tipiye dönmüştü.
terasta vakit geçirdim biraz.
sonra küçük turumu tamamladım.

bu hale nasıl geldim diye düşünmek.
bu yoğunluk.. ordan geliyor burdan geliyor o bitmeden bu geliyor bu bitmeden şu geliyor. tipi gibi.
eskiden uzun uzun ince ince şuna buna dertlenip efkarlanacak kadar bol zamanım vardı.
tüm boş sınıfları tek tek kontrol edecek kadar bol..
bir tur,
bir büyük tur,
sonra bir küçük tur daha atacak kadar.
bardağımdan şarap eksik olmuyordu.
şimdi kafam kaldırmıyor.
çünkü kaldırması lazım.
işim var.

belki bir tv bağlatmak iyi gelir?
yatay durup bişey yapmamanın bahanesi olsun diye.
hiç doya doya boş duramıyorum.
günlerce boş durmak istiyorum.

aslında geziden geldik.
kafamın biraz dinlenmiş olması lazım.
dinlenmedi ama.
bugün tatil yaptım.
o da bitti.
yarın işbaşı.

Hiç yorum yok: