6 Ocak 2011 Perşembe

şalterleri indirdim.

hiyerarşi varsa şalterleri indiriyoruz. 2'den kalabalıksa şalterleri indiriyoruz. mikro düzeyi aştık mı şalterleri indiriyoruz. içeri girerken askıya asıyoruz, omurilikten çalışıyoruz. çünkü zaten 15 yıldır programlanmışız. geldiği gibi gidiyor. düşünmek şart da değil. işimize bakalım. dışarı çıkarken askıdan alalım. kendisi bize lazım.

başka bir konu, rıza konusu. mümkünse rızayı üretmek de değil, tüm aktörlere hareket ve ifade alanı açmak, süreçte eşit bir alan tanımak... tek başına geliştirilebilen bir tavır değil. insanlar arasındaki bir ilişki tarzı. ortamı varsa son derece doğal biçimde işleyen, insanın kendini çok zorlamadan adapte olabildiği yatay-karar-süreçleri, hiyerarşisini sıkı sıkı koruyan ortamlarda gelişemiyor.

başka bir konu artniyet konusu. insanlar çeşit çeşit. herkesin hayatta taktikleri var. araştırmacı gibi patavatsız olanlar açıktan ve artniyetsiz davranmak takıntısı içinde olabilirler. tabi bu tam anlamıyla mümkün değil. ama öküz altında buzağı arayanlar yanılıyorlar. araştırmacı biraz agresif. ama o kadar. yaptığı işin cidarını samimiyetle genişletmek istiyor [hani yapmayacaktın araştırmacı? hani sürekli yeniyi aramakla uğraşılmazdı?] [yeniyi aramakla dertlendiğimden de emin değilim. belki de bir mevki bulup son derece sıkıcı bir insana dönüşeceğim. ben de orada kalakalacağım. ama burada değil. ne tarafta olduğunu görüyorum ama denemeye başlayamıyorum. eskiden de öylece duruyordum zaten. şezlongun üstünde.. memnundum.]

bir başka konu: dil dökmek boşa. öyle anlatılmıyor. anlatılmasın. anlatılsa iyiydi ya, olmuyor. değil mi, herkes bildiği gibi takılsın. ikna çabası bir noktadan sonra baskı ve şiddete dönüşebiliyor. ondan sonra da o mevzudan hayır gelmiyor. neyse, mikro. mikro dedik. askıdan alıyoruz. işimiz var.

Hiç yorum yok: