12 Haziran 2009 Cuma

hınzır sendikacılar |those nasty syndicalists

sendika meselesi de felç edici... bu sendikaların bir yerlerinde iyi bir şeyler var.. ama iyi olmayan birşeyler de var... sendikaya girdik ve geç bile kalmıştık. içinde bulunduğumuz durumla pazarlığa girişebilmenin tek yolu da sendikada örgütlenmek gibi görünüyordu. hala öyle görünüyor. ama hem içinde bulunduğum toplumsal kesimin şüphelerine ortağım, bireyciliğim nüksediyor, hem de anarşistik eğilim ve şüpheler taşıyorum. ve bunları elden bırakmamak gerekir diye de düşünüyorum.

şuncacık bir konuda bile (araştırma görevlilerinin özlük hakları ve üniversitede tepeden inme kadrolaşma) ve şuncacık bir örgütlenmede bile bir kısmı sendika aktivisti olup başı çeken grup "olanak sağlayıcı", "kolaylaştırıcı", "yürütücü", "sözcü" rollerinle yetinmeyip karar alıcılar ve rıza oluşturuculara, karar ve kanaat önderlerine dönüşme arzusu sergilemeye başlıyorlar. herhalde içinden gelinen geleneklerle de alakası var bunun... bir toplu hareketin olduğu her yerde bir yönetici "komite", "kurul", "meclis", bir seçilmiş yönetici yada yürütücü grubu olmalıymış gibi düşünmeye alışmış olabiliriz. o zaman bir grup aktivistin toplantı üstüne toplantı düzenledikleri ve katılımı artırmaya çalıştıkları bir sürecin bir yönetici grubunun seçilmesine kadar süreceğini ve esas işlevinin "meşru temsil" görüntüsü üretmek olduğunu anlıyoruz. basitçe ikiyüzlülükten değil başka türlüsünü düşünememekten, aramamaktan, işin doğru yolunun bu olduğunu düşünmekten kaynaklanıyor olabilir bu tavır. toplantıya gidiyorsun. işi bilenler sıralanmış birbiri ardına konuşuyorlar bilgileniyorsun. sonra anlıyorsun ki bunlar her toplantıya gelenler ve bunlar esas insanlar, sahnedeler, sen figüransın, dinlemek ve destek vermek için ordasın. bir fikir ortaya atılsa "biz bu konuları çoktan konuştuk, sen şimdi nerden çıktın, neyse sen nefesini tüket de nasılsa bizim enerji ve kararlılığımızla yarışamazsın, biz yine başbaşa kalıp bildiğimiz gibi işleri yürüteceğiz ve dönüp sana işte bu görüşler senin, senin olanı senin adına biz yürüttük ama sen yapmış oldun diyeceğiz" gibi bir hava estiriyorlar. kendini önemli sorumluluklar, görevler ve pozisyonlara atamış insanlarla karşı karşıyasın. (demokratik merkeziyetçi sendikamız çok yaşa?) e dur bi kardeşim, sen burda geniş katılımlı bir hareket istemiyor musun? ("toplantılarımız herkese açık ki!?") burda sadece kendini temsil etmiyor musun? yoksa biz senin peşine takılıp sendika merkezinden gelen yönergeleri mi takip edeceğiz? evet şüphesiz.. eğer katılmaktan geri durursak "yorulduğumuz" anlaşılıyor, bu örgütlenme tarzında sorun yok, yeniden motive edileceğiz, sorun çözülecek. farklı görüşler iş yapmayı zorlaştırır değil mi, iş bitirmeye çalışıyoruz... bunlar bana hep vatikan'ın hristiyan aleminin ta kendisi oluşunu hatırlatıyor. tanım gereği kilisenin her kararı hristiyan aleminin ta kendisinin kararıdır ya.. onun gibi.. bunlar da işte hareketin önderleri ve takipçileri olarak ortaya çıktılar ya, topumuzla özdeşler.

hayır işte bu böyle olmuyor. herkesin sürece katılmadığı hareketler enerjisini yitirir gibi geliyor. o komite kendi başına kalır gibi geliyor, esas olarak da bizim beyaz yakalı kesimi söz konusu olduğunda... en baştan gerçekten herkesin ortaklaşa ürettiği fikirler üzerinden bir örgütlenme ve hareket yaratmak ve katılımı hastacasına sürdürmeye çalışmakla, insanların önderleri tarafından çekilip götürülen bir kitle olmak üzere bir iki toplantıya gelmesi arasında dağlar kadar fark var.. bizi eylemde disipline edip dörtlü korteje sokmak için ısrar edenler (hani acemiydik ama hizaya sokulmaya da ihtiyacımız yoktu), talihsiz sloganlar atılmasın diye önceden tribün önderi gibi sloganları çalışanlar, ya da eylemin yükseldiği anda kenarda saklı tuttukları daha radikal sloganlarını hemen ortaya servis edenler işlerini biliyorlar (güncel dert ve taleplerden bizi yakalayarak daha geniş ölçekli bir politik düşünceye disiplinli yandaş kazanmaya çalışmak...) bir örgütleme geleneğinden geldiklerini anlıyoruz ama bu gelenekte tatsız bir yan var... ondan sonra hareketin "enerjisi düşüyor", katılım artacağına azalıyor... (olabilir, bunlara da hazırlıklılar, bunlar da bildikleri şeyler... uzun soluklu "mücadele"...)

odtü'deki devrim yazısına gidip önünde fotoğraf çektirmemiz bunların nasıl ortamlardan geçerek bugünlere geldiklerini haber veriyor. düpedüz komik. annem de tayland'da file binmiş, kaplan yavrusu beslerken fotoğraf çektirmiş. kitle turizmiyle aynı zihin düzeyinde olmamız ne fena.. file binersin, harika. fotoğraf çektirirsin, o da iyi de, ikisine de büyük bir anlam vermezsin. keyiftir işte.. yada belki devrimin önünde fotoğraf çektirmezsin. ne bileyim... hep kötüleyip durmak istemiyorum. belki de zihnim böyle çalışıyor. bu işler başka türlü olabilirmiş gibi geliyor banq. olsaymış iyi olurmuş. ama beşeri yeteneksizliklerim yüzünden elimden de gelmiyor ortaya atılıp başka türlüsünü yapmak...

there's something nice in these union/syndicate affairs; but also something insipid.. even relatively trivial issues like research assistants' personnel rights, or top-down staff shifting intentions of the government, may arise, in some people, a will to be transformed into decision makers, leaders or consent-managers; they don't seem to be able to stay content with being mere facilitators, or spokesmen, or participants equal to all the others, they have to drag the others according to some pre-established (at the meeting rooms of the syndicate perhaps) plan. this may not be just an individual will to prominence, but may be part of a broader strategy. it must have something to do with heritages of previous opposition traditions.

whenever there's a common intention for action, we are used to find or constitute a central committee, a council, a commission, a board of representatives (or watch them being constituted in the name of us). problem is, a group of activists, with very nice intentions and aims, try to gather some participation, but in the end we understand that what they understand from the verb "participate", is "to authorize some representatives, as leaders". a self-established most-active-guys group, regard perpetual participation as an inhibitor, when speed and resolution is needed, and maybe they're right. they want the others to hand over their decision-making faculties, for the sake of common cause. so we come to see that a series of open gatherings gradually give way to semi-open meetings, where the real guys, the leaders, the volunteers, the activists, the established, and not a surprise: the organized (in the syndicate, or in another organization), perform their meeting, inform the others about the ongoing process, and the decisions already made, and the others are mere spectators, the only possible action to be giving consent, 'cause it is an ongoing process and we're in the middle and we already headed to somewhere, and the real guys worked hard and they had a right to not to be bothered by ignorant newcomers.. etc. but it is our cause, isn't it? or is it always the same, also with these marxists, participation is only a spectacle, performed for legitimating representatives. it's not because of mere hypocrisy, it's because not to be able to think otherwise, this is the dominant style of opposition traditions in our country.

but no, especially for white-collar employees, this may not be a viable option. we're individualistic, and we all have opinions, shallow or deep, rational or trivial, we want them to be noticed. we, each, have to be paid attention. so a permanent frenzy of participation, a constant will to participation, and regard and care for opinions could be a better option for gathering us around a cause.

at the protests, some of the union activists tried to organize us into regular lines, and some were commissioned to carry the megaphone to orchestrate and stimulate us into a limited number of carefully selected slogans, and some, at the peaks of the enthusiasm, deliberately injected their rather more radical slogans, and they knew what they were doing: grabbing a group of people from current problems and demands, and enlisting them for a wider political agenda, and this is nice, but trying to transform them into disciplined followers wouldn't be...

2 yorum:

paspas dedi ki...

bu yazdığın bana sol cemaatten girdiğim hızla kopmamın sebeplerini hatırlattı. "bak, şimdi şöyle düşünmen lazım." zaten sen o topluluğa girmeden çok önce okunacaklar okunuyor, kafada kemikleşiyor, bir yol var, o yolda yürünmeye başlanmış. sen katılırsan güçlenirler ama önce eğitilmen onlara bi benzemen lazım.
ben bunları böyle ifade edemezdim. ama senin böyle ifade edebilmen de sınıfsal ha?

gonulsuz arastirmaci dedi ki...

sınıfsal evet, bizde tezahür eden ne varsa bu yeni durumla ilgili... bu yeni durumdan önce zaten mevcut olan ve ama hala devam eden herşey de artık yeni zihin yapımız ve yaşantımızın malı oldu. dolayısıyla kendimizde beğendiğimiz yanlarımız kadar beğenmediklerimiz de, içinde bulunduğumuz toplulukta beğendiğimiz özellikler de beğenmediklerimiz de bu yeni durumun parçası ve birbirlerinden ayrılmıyorlar. hepsi tek paket. bu paketle ne olagelmekteyiz, buu paketle nasıl bir yoğrulmak?