29 Nisan 2009 Çarşamba

dört şeker (en az) | four cubes of sugar (at least)

bir ders anlattım. işledim. öykülendik. konuştuk. bir şey oldu. sürece katıldık. çok yoruldum. resmen tükendim. sarsıldım. daha az yüklenmeli bir derse sanki. tesadüfen de geçiyordum ordan. benim de bir şey anlatmam gerekti işte demek istiyorum. bir tezim vardı. onu altlık yaptım. bir milyon derdim vardı. onları da katman katman üstüne yığdım. ama son glikoz molekülüme kadar harcadım sanki.

i gave a lecture. we were narrated. we talked. something happened. we participated at a process. i am so tired. i am definitely exhausted. shaken. it seems a course shouldn't be loaded this heavily. indeed i was just passing by. i just had to tell something, i mean. i had a master's thesis. i made that a basis. i had a million problems. and i layed them one over the other. but apparently i devoured my last molecule of glucose.

mülakatın 7 suratsızı | the 7 grim-faces of the interview

bir burs mülakatı daha yaşadım. bir öncekinde toplam 3 dakika konuşmuştuk. birden ingilizceye sardıran kadın beni epiy şaşalatmıştı (oysaki çıkanlardan içerde olanları da duyup biliyorsun, yine de şaşalıyorsun). şimdi anadilimizdeyiz. ama karşımızda bir grup düşük ve şüpheci surat var (ama ben kötü bir şey yapmadımdı?) derdini anlatmaya çalışıyorsun. onlara da böyle bir görev vermşler diye düşünüyorsun. belki de bursu bana/bize vermemenin altlığı bu suratlar? biz seni beğenmemiştik ki? evet içeri girer girmez beğenmediniz. ama dosyamı da okumamışsınız. neyimi beğenmemişsiniz? anlatmaya çalışıyorum. gitmem lazım anlayın evet bir yıl olmalı evet orda olmalı evet karşı tarafla anlaşıp sevişiyoruz evet ne yazdığımın farkındayım hayır aslında orda programımı detaylı biçimde yazmıştım hayır işte bu konuları madde madde yazmıştım evet ben ne dediğimin farkındayım evet ben hala çileden çıkıp saçmalamaya başlamadım evet rahatsız edici bir insansınız evet iyi niyetliyim ve bu mülakat bitecek, bitti evet ne bileyim belki alır mıyım ama muhtaç değilim değilim evet, yürüyeyim mi? yürüyeyim bitti işte her neyse ileride bir atakule var, oraya yürüyeyim de açılayım. mülakat değişik bir şey. mülakatı yürütenler, yani jüri, onlar da değişik bir şey. sınavlar ve mülakatlar. dağıtılan kaynaklar ve liyakat. [verdiler!]

it was another scholarship interview. previous one had lasted 3 minutes. the woman that abruptly shifted into english had horrified me. now we're going for turkish, but we're facing a bunch of downward suspicious faces (but i didn't do no harm), you try to express your matter. you think that they were assigned this type of performance. this may be a staged preparation not to grant the scholarhsip? we didn't like you anyway! yes you didn't, as soon as i have entered the room. but you haven't even read my documents. what is it that you didn't like? i'm trying to explain my studies. yes i have to go there, yes it should be a year not a mere 6 months, yes we love each other with the host institute, yes i know what i have written down, no i have written my program in a detailed manner there in the file, page 9, yes i know what i am talking about, yes i'm not yet pissed off, yes you're annoying, yes i have good intentions, and this interview gonna end, it ended, i may walk, yes i will walk for a while, will i be granted a scholarship? i don't know, i may, but i'm not in absolute need, there a see a tower, let's walk ahead... interview is something strange. the interrogators. the juri. examinations and interviews. distributed resources and competence. [i got it!]

28 Nisan 2009 Salı

akşamüstü birası ve araştırmacı | researcher and the beer at dusk

hayalim bu gibi. bu* gibi bir akşamüstü birası. bir memur. ve hava alçalırken içilen biranın ardından eve dönmek gerek. bir adet ekmek alınır. çocuk yoksa kedi ya da köpek de idare eder. ele alınıp hop hop diye sıplatarak üç kere güldürmek uygundur. televizyonu cepheden gören koltuğa akşamyemeğiveakşambirasıveakşamgöbeği ile yayılıp uyuyakalmak ve horlamak gerekir. içilen akşamüstübirasının miktarı düzenli aralıklarla arttırılacaktır. talimatlar harfiyen yerine getirildiğinde alkol beklenen etkiyi uyandırır. düzenli bir hayat mutluluğun zeminidir. memur akşamüstü birası içer. (ı-ıh içmedim, mükemmelen ayığım)

*evet "bu"

like this is my dream. this like an evening beer. an officer. and when the sun moves down, getting back to home is due. a loaf of bread is bought. if there is no kid, a cat or a dog suffices. hold it and hop it and laugh it for three times. to the couch watching the tv from in front and with dinnerandeveningbeerandeveningbelly laying down, and a nap coming, and snoring out. the quantity of the evening beer will be gradually increased. when the directives are strictly followed, alcohol will function as expected. a regular life is the key to happiness. (nop! i didn’t drink. perfectly awake.)

14 Nisan 2009 Salı

bürokratik kırtasiye silindiri | bureaucratic paperwork roadroller

geçen haftaya yayılan iki seyahatten dönüşümde ve bu iki seyahatin arasında haldur huldur bürokratik kırtasiye işlerine gömülüşümle dalga geçen bir eski bölüm başkan yardımcısı bana hatırlattı, çok, çok fazla zamanım araştırma projesinin tanımlanması, dosyalanması, başvurulması, kabul edilmesi, satın alım işlemleri, techizat araştırmaları, teklif alınmakları, sonra o belge takımlarının her gittikleri kurumlardan birer kere geri dönmesi ve düzeltmelerle yeniden götürülmeleri, ve sonra diğer ve bitmiş bulunmayan ve bir sürü kurum sonra yurtdışında bir seri üniversite ve buraları bilen insanlarla yazışmalar ve kişilerin bulunması mektupların yazılması uyarlanması ve sonra oralardaki personel işleriyle ve vize işlemleri için gereken belgelerin edinilip çevirilip onaylanıp imzalanıp taranıp gönderilip sonra eksik olanların düzeltilip sonra bu okuldan görevlendirilmem için önce ön görevlendirilmem sonra geçrekten görevlendirilmem için bir kaç defa ofislere sekreterliklere giderek dilekçelerimi yeniden yazmam ve düzeltmem ve her aşamadan sonra bunu takip etmeye çalışmam ve sonra donanım temini için araştırmalar ve o donanımın uzmanı olmaklarım ve tanıdıklar bulunması ve bekleyişler ve alınan donanıma işletim sisteminin ve diğer programların sorunsuz çalışabilmesi için gereken ayarlar ve kampüs bilgi işlemine ardı ardına ziyaretler ve sonra stüdyonun bürokratik yazışmalarından üzerime düşen pay ve doktora sürecimde yerine getiregelmem gereken bürokratik işlemler ve hangi işe bulaştıysam onun bütün kırtasiyesi imzası dilekçesi düzeltilmesi düzeltilen belgenin hocama ve ilgili her şahısa tekrar imzalatılması ve çoğaltılması ve fotokopi mesaisi ve bitmiyor anlatabiliyor muyum yazması bile bitmiyor bir de bunların her birini yaparken yaptığım hatalar hatacıklar dönüşler düzeltmeler eli varmamaklar bilmemekler sıkılmaklar bunları ekleyelim bütün mesaimi bunlar yemiyorsa bu ancak çok ciddi bir iradeyle kendimi o kampüse gidişlerimin en azından yarısında havuza sokuyor olmamdan kaynaklanıyor, havuza girip bir yemek yeyip okuluma kavuştuğumda avluda bir çay kahve içmek budur benim insani hayatım geziye kaçınca bu ileri biraz ertelemiş oluyorum ama yine oradalar dönünce yapılacaklar diye bir liste bırakıp öyle gidiyorum, gezide de yapılacaklar var, ve şimdi bir makale bir ders hazırlamak için bunlardan birazcık zaman çalmam lazım ama gidip bilgisayar almam lazım yarın sonra da geri kalan techizatı almam faturalatmam taşınır işlem fişi her neys eondan edinmem geri kalan belgeleri ve diğer fiyat tekliflerini ve bunlar efenim üç takım yapılacak kendine de bir kopya almayı unutma bu işlemlere bir printer kartuşunun ömrü vefa etmedi onu da doldur ama dikkat et doldururken önemli dosyanı orda unutup da ta maslaklardan yüzme üstü geri gelip tekrar maslaklara gitmek zorunda kalma... yeter ba. ama bitmedi. bitmiyor. yenisi başlıyor. güya da hazırım. hazırdım. kendimi hazırlamaya çalıştım. ne kadar böyle olacak şöyle olacak desen de sonuçta başına gelince bu bürokratik yükün tependen bir silindir gibi ağııır ağıır geçegelmesi olgusu ortadan kalkmıyor. hadi artık ez de geç efenim, biz de kafamızı toplayıp biraz okuyalım yazalım. ya da hiçbirşey yapmayalım aylaklık yapalım.

so much, soooo much of my time is devoured by bureaucracy, paperwork, correspondences, and all the procedures related with these. too much. tooooo much. it's never ending... when you live it, it’s an undeniable fact that this bureaucratic road roller is constantly squeezing and flattening you, absolutely with no haste. come on, hurry up! pound and grind and leave me alone. so that i can have some idle times..

saygın | venerable

stüdyoda ayar vermekte, azar çekmekte, bağırıp çağırmakta hep tatsız bir durum var, başkaları bunu yaptığında seyrediyorum, iyi olmuyor, kendim yaptığımda pişman oluyorum, iyi etmedim, yapmasaydım diyorum ama o bir an geliyor patlıyorsun.. bakıyorsun işte haklı sebeplere, kızgınlıklara, olayla ilgisiz birikintilere, başka dertlerden ötürü gergin olmaklara, ya da doğrudan stüdyoyla ilgili olan beklentilerine, bazen bu beklentilerin fazlalık ve haksızlıklarına, bazen de indirdiğin çıtalara rağmen indirmeklere doyamadığın çıtalara rağmen hala daha o öğrenci grubunun kolektif adiliğine iğrençliğine duyarsızlığına fenalığına samimiyetsizliğine, bunlar aynı öğrenci grubu mu az önce senin göğsünü kabartan aynı öğrenci gurubu mu, sen aynı adam mısın az önce bunlarla biraz güzel ve olabildiğince artık ne kadar olabilirse samimi bir iletişim kurmaya yönelmiş olan aynı adam mısın hiyerarşiyi kullanarak onlara bağırıp çağırıyorsun birşey diyemiyorlar haksız olmakları durumunda da diyemiyorlar o kadar haksız olmayabilecekleri durumda da, bir lise hocasını hortlatıyorsun.. bu konuda daha çok ve daha derli toplu yazmak gerek, ama etkileniyor insan.. stüdyoda ayar vermek, azar çekmek ve bağırıp çağırmaklar. tatsız. etkili de değil. yapmasamdı daha iyiydi diyorsun. ama olaylarda da, olaylarda da bir tatsızlık var. sen hiyerarşik konumuna dayanıyorsun, biraz da yaşlı olmana ve kelimeleri daha bir oturaklı kullanabiliyor olmana ve arkanda gizli kalmış bir birikimin bulunması olasılığına.. onlar da belaltından vuruyorlar, herkesin kendi taktikleri var bu düzende, sen konumundan ötürü ve zaten hep haklı sayılmandan ve haklı olmak üzere yıllarca kendini geliştirmiş oluşundan ötürü açıklığın taktiklerine daha fazla başvurabilmek ayrıcalığına sahipsin, onlar ama savunmasız değiller, başta en önemli taktik olan eylemsizlik, sonra kaytarmacılık, sonra hazır ve nazır düşüncesizlik, sorumsuzluk, sonra var işte başka belaltından vurmaklar, onları hemen hatırlatıyorlar, sen bazen tutup da ilkeli davranıyorsun o da ilkesiz bir saygısızlığı isim kullanmadan yayıyor, sana saygı duymuyor, duymayabilir, bunu dışavuruyor, evet yapabilir, engelleyebilseydim engellerdim galiba, o ayrı, tatsız çünkü. ama engelleyemezsin, onun ne yaptığına bakamayacaksın, kendi yaptığına tekrar baksan bu bile iyidir, bakıyorsun... saygın kalmak için aşırı bir özenle üstüne titrenen bir mesafeli nezaket kılıfını geride bırakmak riskini alacaksın. mükemmel olamayacaksın bu yaştan sonra. herkesle iyi geçinmek ve herkes tarafından sevilmek ve sayılmak ise, zaten bu senin açından ciddiye alınabilir bir hedef değil.

there’s always something unpleasant, when you reprimand, reproof, admonish, or shout at the students. i watch it when the others do, it is not nice. and when i do it myself, i regret it. a time comes, and you burst out! it has reasons, you have reasons, sometimes wrong ones, and sometimes completely unrelated... but sometimes it is to the collective meanness, baseness, inconsiderateness... are these the same group of people, just the minute before made you proud? are you the same man, you were open and sincere and leveled with them? now you get to use your hierarchical position to yell at them. and they just cannot say anything, not because they think that they’re wrong. you say i’d better not do this. nevertheless they’re not altogether defenseless; first they have inertia, and they shirk, and they are easy with irresponsibility, and they have other low tactics. indeed they are forced to this baseness. ‘cause you already invade the high ground and attack from up above. they may not be respecting you. and they sometimes express it. if you could, you might prevent this. ‘cause it’s unpleasant. you cannot constantly look at what they do. if ever you could look at what you have done, it’s enough. you can’t be perfect after this age. to be loved and respected by everyone is not a rational goal for you.

13 Nisan 2009 Pazartesi

şahane-nefis stüdyo | studio exquis

programlama omurgası üzerinden birleşen "araç-bilinçli" ve aynı anda "entelektüalist" yönelimli bir mimari tasarım eğitimi kurgusu:
i_ tasarım eğitiminin merkezinde duran "stüdyo deneyimi"nin hedefi entelektüel bir ortamda yaşantı-deneyim üretmek, bu süreçte en yeni ve en eski araçlar ile derinlikli felsefi ve politik bilgiye aynı anda uzanmak olabilirdi, mesleki eğitimi dar bir uzmanlık eğitimi olarak değil olabildiğince açılan, disiplinlerin sınırlarında dolaşmaya yönelen bir tavırla yeniden tanımlamak hedeflenebilirdi.
ii_ stüdyonun hedefi şu "karakter"ler olabilirdi: çok yönlü, disiplinlerin sınırlarını ihlal eden, “derin” bir politik ve felsefi zihinsel yaşantıya sahip politik aktör. aynı zamanda da belirsiz problemlerin açık zihinli esnek tasarımcısı/çözüm üreticisi/öykücüsü, ekipler halinde çalışan, en yeni ve gelişmiş tasarım araçlarına hakim, bunları da derinlemesine anlamaya yönelmiş, hem toplumsal ve ekonomik süreçlerde hem de araçlar karşısında salt bir son kullanıcı, bir son oylayıcı, bir rızası üretilen, bir manipüle edilen değil de, “hackleyici”..
iii_ lisans eğitiminin temel amacı meslek eğitimi vermekmiş gibi algılanabiliyor, aslında bu çok yönlü bir süreç. meslek tanımları gittikçe çeşitleniyor, disiplin tanımları da öyle. artık disiplin-aşırılık, disiplin-ötesilik ya da çok-disiplinlilik, bunlara karşılık gelen ekip çalışması ve zengin birikimleri olan çok yönlü meslek insanlarından sıklıkla söz ediyoruz. çok yönlü meslek adamı, karmaşık ve değişken çalışma süreçlerine karşılık verebilen, çok farklı bağlamlarda ve çok farklı katılımcıları hesap ederek ekip çalışmasına katılıp o süreci yönetebilen bir kişi. o gerektiğinde biraz grafik tasarımdan, biraz nesne ölçeğinde ya da iç mekan ölçeğinde tasarımdan, birkaç da ağaç isminden anlamakla iktifa edemez artık. reklamcılıktan, pazarlama süreçlerinden, yaratıcı ürün geliştirme süreçlerinden de anlaması beklenebiliyor [bkz. korumalı konut sitelerine ait tam boy gazete reklamları: reklamcılık faaliyetlerine mimari bürolar yoğun biçimde katılıyorlar; hem proje geliştirme/ürün geliştirme, hem reklam ve pazarlama için gerekli görsel malzeme ve sloganların bulunması çalışmalarına] çünkü gittikçe büyük yatırımcı için üretilen ve “mass-customization” yaklaşımlarına benzer biçimde geliştirilen ürünler olarak mimarlıklardan sözetmenin zamanı geldi. böylesi bir mimari üretime yönelik bir profesyonel talep edilebiliyor. tasarım eğitimi de bu yönde değişiyor.
iiiiii_ eskimiş stüdyonun karikatürü: dar bir alanda tanımlanmış ve yenilenmesi uzun zamanlarda gerçekleşen (uzun bir zaman mimarın çalışma yöntemlerinin aynı kaldığı varsayılmıştı?), bir mesleği okuldan çıkar çıkmaz üretmeye başlayabilecek gerekli bilgi beceriyle ve liyakatle donanmış bir meslek adamı idi mimarlık eğitiminin hedefi. usta-çırak ilişkisi üzerinden kurgulanmış stüdyoda usta ne kadar yaşlıysa işini o kadar iyi biliyordu. örgütlenme gerontokratik hiyerarşiye dayanıyordu. bilgiler hızlı güncellenmiyordu, bir takım işleri yapmanın belirli bir takım yolları olması gerekeceğine inanılıyordu, araştırma da bu yolların bulunmasına odaklanabilmiştir o zaman (bkz. hastane yapıları, tiyatro yapıları gibi bina tipi elkitapları, neufert vd). yollar belliyse tasarımcıya düşen bunları oldukça tanımlı bir problem çözme sürecinde "doğru" biçimde uygulamak ve bunlara hazır “üsluplar” içinden bir kılıf kazandırmak olabilmiştir.
iiiiiiii_ güncel stüdyonun tarifi: problemler belirsizleşti, gidiş yolları çeşitlendi, bilgi inanılmaz çeşitlendi, sayıca arttı ve sürekli yenileniyor, buna bağlı olarak yoğun ekip çalışması ve daha dar uzmanlaşmalar ve hayat boyu öğrenme yerleşiyor. dijital araçların gelişimi ile kullanılan araçlar envanteri çok çeşitlendi ve bir tek mimarın bu araçların tümünü kullanması mümkün olmayabilir. iş süreçleri hızlandı ve mimarın ekip içinde yaptığı alt-görevler de detaylanmış durumda, burada reklamcılık, pazarlama, ürün yönetimi, müşteriyle ilişkiler vd alanların önemi gittikçe artıyor. tasarımcı rutin tasarım işlerine ek olarak gittikçe daha fazla yaratıcı tasarım süreçlerine ve sosyal karşılaşmalara katılıyor. stüdyo da buna karşılık verecek şekilde öğrencinin bütün süreçlere hakim tek bir tasarımcı rolünden kurtulduğu, bir beceri ve bilgi dağarcığına sahip bir profesyonel olmaktan çıktığı, daha parçacıl ve örnekleme niteliğindeki tasarım problemcikleri üzerinden, çok daha çeşitli işler üzerinden gelişen bir üretim-deneyim ortamına dönüşüyor. bu süreçlerde katılımcı, çok farklı iş ve deneyler üzerinden tasarımcı tavrını olabildiğince zengin bir yolda oluşturuyor, böylece iş hayatında karşısına çıkacak belirsizliklere daha hazır olması beklenebilir. daha esnek bir meslek adamı o ve daha şüheci de olmalı, çünkü onun hazır bir bilgi dağarcığı olamaz; o, bilginin sürekli güncellendiğini düşünür. hiç bir bilgi ve tarzda takılıp kalamaz, bu onun iş görme hızını azaltırdı. bilgiye ihtiyaç duyduğu anda arar onu, bulur ya da uzmanlardan destek alır. bir işlemcidir o, hızlıdır, cevvaldir, hata yapmaktan korkmaz: hata, hata değildir, çünkü doğru-yanlış yoktur; her girişim bir sonraki sefer tekrarlanmayacak bir denemedir sadece
iiiiiiiii_ güncel stüdyonun/stüdyomuzun kısa bir eleştirisi:
1. stüdyonun ürettiği bu kişi pek çok açıdan kıyasıya eleştirebileceğimiz güncel kapitalist süreçler tarafından talep edilmiş ve ona uygun olarak tasarlanmış bir beyaz yakalı modelidir; bir “proje insan” olmaktan onu ne kurtarabilir? o zaman bu tür meslek insanını yetiştirmeye yönelmemiz güncel politik ve ekonomik süreçleri onayladığımız anlamına mı gelir? (evet.) eski türden meslek insanına dönme düşüncesi bu eleştiriye yanıt olamaz, çünkü o da basitçe daha eski piyasa süreçleri ve ulus devletin ideolojisi üzerinden talep edilmiş ve şekillendirilmişti.
2. bu tarz formasyon düşünsel açıdan sığ, herşeyi muğlak düşünen, kaygan, tarafı olmayan, gündelik ve kaygısız bir çıkar insanı üretiyor. çünkü piyasa süreçlerinin işleyiş tarzı meslek eğitimi süresince varlığına işleniyor öğrencinin. her şey araçsal onun için, saygı duyulacak bir şey yok, incelikli düşünmekler ihmal edilebilir ve meslek insanlığı ve meslek etiği perspektifinden burada hiçbir sorun yok. şu anda biz, zihni piyasa koşullarının gereklerine göre, tv yayınlarına, devlet ideolojilerine, ya da alternatif derin devlet ideolojilerine, ya da kuvvetli lobilerin ideolojilerine göre, ya da eskilerden taşınan geleneksel ideolojilere göre bombardıman altında tutularak şekillenmiş bir insanı alıp bütün sınırların muğlaklaştığı bir görecilik ve araçsalcılık biçimlenmesi kazandırıyoruz ona.
iiiiiiiii_ "nefis stüdyo"nun temennileri:
1. lisans eğitiminin meslek eğitimi niteliğinden tümüyle vazgeçmek durumunda değiliz. öğrencilerin yaşamları boyunca hayat karşısında güçlü kalmayı başarması gerekiyor. daha ziyade zihinlerin piyasanın ya da hakim ideolojilerin tanımladığı alanda bir parça serbest kılınması ve farklı düşünsel olasılıkların ayırdına varmalarının sağlanması aciliyet arzediyor. biz bu "incelmeye" yine tasarımcı formasyonu üzerinden yönelebiliriz. “nefis stüdyo” mimarlık özelinde, stüdyo katılımcısının, içinden geçegeldiğimiz dönemde, "işleyebilecek" bir meslek insanı olarak dönüşmesinin önüne geçmeyi önermiyor. yine de ona mesleki bilgi vermek gereksiniminin azalmış (ya da olanağının kalmamış?) olması, ekip çalışması, disiplin-aşırılık, disiplinler-arasılık, çoklu-disiplinlilik gibi güncel eğilimler burada mimarlığın dar alanından kurtulmak için alan açıyor tasarım eğitimcisine. açık görüşlülük ile inançlar sahiplenmenin biraradalığı entelektüeli tanımlar diye düşünmek gerek; çünkü şüphe altında olmayan hiç bir şeyin bulunmayışı ile aynı anda inançlar oluşturarak yaşayageliyor olmamız olgusu, tutarsız görünse de, insanın temel varoluş koşulunu tanımlamaya devam ediyor.
2. nefis stüdyo "entelektüel bir tasarımcı" yetiştirmeyi hedefliyor. bu "incelikli" bir politik ve felsefi bilince sahip bir birey, aynı zamanda da "iyi" bir tasarımcı. fakat belirli bir alanın uzmanı değil henüz. çok yönlü, disiplinlerin sınırlarını aşan, incelikli biçimde sorgulayan, cesaretle zorlayan ve hep ekipler halinde çalışan, sosyal ve en yeni ve gelişmiş tasarım araçlarını derinlemesine anlamaya yönelmiş bir mesleklerarası insan. araçlarını belirli bir düzeye kadar derinlemesine biliyor ki bunlar tarafından manipule edilmesin, aksine gerekirse o onları manipule edebilsin; aynısı toplumsal ve ekonomik süreçler için de geçerli. dolayısıyla dar bir mesleki bilgi dağarcığı edinmeyi ikinci plana atıp araçlar üzerine bir beceri ve bilgi dağarcığı edinmeye yönelmek söz konusu.
3. tasarım eğitimi, genelinde, en başta okuma-yazma-üretme-gezme-birikim/deneyim artırma üzerine olmalı, dar bir alanda belirli mesleki bilgilerin öğrenilmesi asıl hedef olmaktan çıkmalı (artık mimarın imza yetkisi de anlamlı değil, zaten hiç bir zaman kabul edilmemişti ne toplum ne ekonomik süreçler tarafından). öğrenci pek çok tasarım alanını ve gerek sosyal bilimler gerek doğa bilimleri alanındaki pek çok disiplini kapsayan ve karıştıran bir ortamda bilgisini görgüsünü istediği yönde artırabilmeli.
4. bu yüzden stüdyo sürecinde sürekli iş-deney yapılır. deney, organizasyondur, partidir, gezidir, eğlencedir, oyundur, müziktir, ortam üretimidir, sahne tasarımıdır, mimari tasarımdır, nesne tasarımıdır, grafiktir, bilgi görselleştirmedir, yayındır (internet, radyo, tv, dergi, gazete, fanzin, duvar vd.), sergidir, filmdir ve diğer herşeydir. bunlar oldukça savruk/özgür temalar/yaklaşımlar ile üretilirler. amaç muhayyileye özgürlük ve güven kazandırmak ve onu bütün hayata açmaktır; doldurmaktır, boşaltmak değil; genişletmektir/açmaktır, daraltmak/hapsetmek değil. böyle oldukta, dönem boyunca, yıl boyunca, hayat boyunca hep küçük deneyler, büyük deneyler, kısa süreli-uzun süreli, büyük-küçük işler ve yayınlar yapılagelir. bu gerçek bir üretim ortamıdır. stüdyo üretir, üretmemesine karar verdiğinde ise üretmez. stüdyo hayatın yaşanmasıdır. esas ürün deneyim ve deneyimin paylaşılmasıdır/yayılmasıdır. paylaşım ortamı her tür yayındır ve bunların üretimi de stüdyonun parçasıdır.
5. sayılanlar ilkel araçlarla gayet güzel yerine getirilebilirlerdi, ancak bu bir takım araçların kullanıcısı olmaktan öteye geçmememiz demektir. bizim hedeflediğimiz muktedir hayat insanı güncel araçlara olabildiğince hakimdir, ya da en kötü ihtimalle hakimiyetin kıyısındadır ve onu sadece keyfi biçimde ertelemektedir. bütün deneyleri birbirlerine bağlamak üzere bir programlama ve yeni teknolojik araçlar omurgası öngörülmesinin sebebi bu işte. daha fazla dijital kabiliyet bireyi hem donatır, hem de enternasyonal düzeyde en güncel ve ileri deneylere katılmasını, bunları anlamasını ve daha yenilerini üretebilmesini sağlar. yine de katılımcı yeni araçları eski araçlarla birarada kullanabilir.
6. dijital paradigma sınır tanımıyor. bütün bu alanlara (organizasyon, parti, ortam, mimarlık, nesne, müzik, grafik, tipografi, web yayını ve diğer yayınlar, sergi, performans, dans, mem manipülasyonu, moda, etkinlik her ne varsa) dijital paradigma üzerinden eklenmeyi düşünebiliriz. tek başına bir “programlama becerisi” ve binbir deney! sayılanlara bir profesyonelin beklentileriyle yönelmek değil sadece belki deneysel bir heyecanla “bulaşmak” sözkonusu. hedef, satılacak bir gözalıcı nesne, bir ürün olmadığında, programlama deneycinin elinde güzel bir araç olabilir.
iiiiiiiiii_ "tam stüdyo"!!: "taraf tutan" bir entelektüel ve politik bir ajanda ile stüdyonun işleyişine dair katılımcı bir karar süreci eklendiğinde nefis stüdyo “tam” stüdyo olurdu. bu ajanda üzerinde çekişirken en ileri (ve istenirse aynı anda en geri) araçlar üzerinden bir tasarımcı formasyonu edinegelmek: profesyonel değil entelektüel yetiştirmek düşüncesinin anlamı ve olanağı?

8 Nisan 2009 Çarşamba

sahra araştırmacısı | transportable researcher

bir (teknik) geziden diğer (teknik) geziye giderken atölyelerde hayalet gibi geziyor, bürokratik sınavlarda düşe kalka ilerliyor, hollanda'daki personel işleriyle eğlenceli yazışmaları sürdürüyor*, abstrakt üstüne abstrakt yolluyor, yayın üzerine yayın, gezi üzerine gezi planlıyorum. bütün enerjim seyahat için ve üretim için. herşey seyahatte üretim için.

*February 27, 2009>> Dear gönülsüz araştırmacı,
Thank you for your e-mails with the documents. There is one thing that I miss: About your proof of income: We need a statement that your faculty will pay you during your stay in the Netherlands. Could you please provide me that document?
Best regardds
M.
February 27, 2009>> dear M.K.,
i currently do have a "pre-commissioning" letter from my institution (from the deanery of the faculty), stating that i will be paid during the stay, but there is written on the text, as a condition, my getting a particular scholarship. actually my coming to netherlands is not dependent on this scholarship. i will be coming anyway.
now, i may translate and send this current "pre-commissioning" text to you. or i may start the procedures and get my final commissioning from the rectorate, but it will take some time, may be several weeks or so. so i would like to ask you to guide me on this issue.
best regards,
gönülsüz araştırmacı
February 27, 2009>> Dear Gönülsüz Araştırmacı,
Unfortunately we can not start with the MVV procedure without that document. The Immigration Services really need that document to make e decision about your MVV.
Maybe there is another possibility.
If you have enough money by yourself, and you can provide me a document/statement from your bank account which shows you have enough money by yourself, than there will be no problem. They money must be withdrawal.
We also can use the statement as a proof of income.
Best regards,
M. K.
February 27, 2009>> hello again,
then i will be starting my final commissioning procedures. and if the process turns out to linger for too long, i will provide you with a "swollen" bank account, i hope to contact you in two weeks or so again, thank you very much,
best regards
gönülsüz araştırmacı
April 7, 2009>> Dear Gönülsüz Araştırmacı,
Until now I have not information from you. Are you still trying to get a ‘swollen’ bank account?
Regards
m.
April 7, 2009>> hi,
getting my bank account to be swollen would have been faster for sure. still, i believe that i am in the last few days of my official commissioning procedure (but this has been the case all through this last month). yet, depending on a recent conversation with a clerk (sounds "kafkaesque" i know, and this is truly the way how here is: "the castle") i can finally, happily, announce you that i will be sending this document -and a translation- during next week. i hope this wouldn't be too late. i am really thankful for your concern,
best regards.